Psikolog ve psikiyatristin çalışma alanı ile ilgili pek çoğumuzun genel olarak bildiği şey: Psikoloğun konuşarak (psikoterapi ile) , psikiyatrisin ise ilaç yazarak tedavi ettiği yönündedir. Genel olarak bakıldığında bu doğru bir tanımlamadır. Ancak şu var ki, bu iki tedavi yönteminden hangisinin uygulanacağı hastanın tercihine bırakılan bir durum değildir. Ruhsal problemlerin çözümlenmesinde kimi zaman ilaç tedavisi gerekirken, kimi zaman psikoterapi gerekmekte, bazen de her iki tedavi yöntemi birlikte uygulanabilmektedir. Bu konuda hangi tedavi yönteminin hastaya uygulanacağı ilgili uzmanların (psikolog-psikiyatrist) değerlendirmesi ile kararlaştırılır. Bunlar birbirinin alternatifi yöntemler olmadığı gibi hastanın tercih edeceği bir seçenek olarak değerlendirmek de yanlış olur.
KULLANILACAK YÖNTEM HASTALIĞA VE BİREYE GÖRE DEĞİŞİR
İnsanın ruhsal yapısı incelendiğinde üç ana bileşen karşımıza çıkar: Duygu, Düşünce ve Davranış. Bu üç bileşen sürekli birbiri ile etkileşim halindedir. Bunlardan bir tanesinde meydana gelen bir bozulma diğerlerini de etkilemekte ve bunun sonucunda psikolojik sorunlar ortaya çıkmaktadır. Basit bir örnekle açıklanacak olursa, topluluk önünde konuşma korkusu yaşayan bir bireyi ele alalım. Topluluk karşısına çıkmaktan korkması, ellerinin titremesi ve yüzünün kızarması davranışla ilgili bir problemdir. Ancak bu davranışı tetikleyen bir duygu vardır. Bu duygu da korku ve kaygıdır. Yine bu duyguyu ortaya çıkaran şey incelendiğinde “ya rezil olursam, ya benimle dalga geçerlerse” gibi anlamsız, çarpık düşüncelerin olduğunu görürüz. Psikoterapistlerin yaptığı şey fonksiyonel olmayan bu duygu, düşünce ve davranışları çeşitli yöntemlerle değiştirerek yerlerine daha fonksiyonel olan duygu düşünce ve davranışlar yerleştirmektir.
Ancak bazı psikolojik sorunlar vardır ki beynin nörokimyasal yapısının bozulmasından, hormonal dengesizliklerden veya genetik bir takım faktörlerden kaynaklanmaktadır. Böyle durumlarda psikolojik problemlerin gerisinde organik birtakım faktörler bulunduğundan bireyin ilaç desteği alması gerekmektedir ve bu hekim kararı ile gerçekleşir.
İlacın mı yoksa psikoterapinin mi kullanılacağı kararı hastalığa göre değiştiği gibi, bireye göre de değişebilir. Mesela kimi depresyon vakaları psikoterapi ile tedavi edilebilirken kimi depresyon vakalarında ilaç tedavisi gerekmektedir. Bu durum hastalığın kökenine, gelişimine v.b.birçok faktöre göre değişmektedir.
PSİKOLOGLAR VE PSİKİYATRİSTLER BİRBİRLERİNE YÖNLENDİRME YAPARLAR.
Bir psikolog eğer hastasının ilaç desteğine ve psikiyatrik değerlendirmeye ihtiyaç duyduğunu görürse psikiyatriste yönlendirir. Yine aynı şekilde bir psikiyatrist te hastasının ilaç tedavisinden ziyade psikoterapiye ihtiyaç duyduğunu gözlemlediğinde psikoloğa yönlendirir. Bilimsel açıdan genel uygulama bu yöndedir.
PSİKOTERAPİDE SÜRECİN İŞLEYİŞİ:
Ruh sağlığı ile ilgili herhangi bir problem yaşayan birey, bir uzmana başvurduğunda ilk olarak yapılacak şey bireyin incelenmesi, hikayesinin alınması, problemin kaynağının tespit edilmesi ve uygun olan tedavi yönteminin belirlenmesidir. Bu belirleme işlemi kimi zaman birkaç seans sürebilmektedir. Burası çok önemli bir püf noktasıdır. Çünkü ülkemizde psikoterapi kültürünün yerleşmemiş olmasından dolayı insanlar psikologa gidip daha ilk görüşmede rahatlamış ve tüm problemlerinden kurtulmuş olarak oradan ayrılmayı hayal etmektedirler. Halbuki yıllardır süren acı verici problemlerin ilk 1 saatlik bir görüşmede sonlanacağını beklemek gerçekçi değildir. Bu beklentiyle psikoterapiye giden pek çok danışan ilk görüşmenin sonunda hayal kırıklığına uğradığından psikoterapiyi bırakmakta ve ilaçlardan deva bulma arayışına girmektedir. Oysaki ilaçlar her zaman duygu, düşünce ve davranışları değiştirmede yeterli değildir. Duygu ve düşünceler elle tutulan, gözle görülen nesneler olmadığından bunlara pek çok zaman profesyonel düzeyde kurulan bir iletişimle (psikoterapi) ulaşılabilir ve bu şekilde düzenlenebilir.
İstanbul Psikoloji ve Danışmanlık, Koçluk Merkezi
Telefonla Randevu : 0505 767 58 85